Mahfi Eğilmez
Ekonominin (ve finansın) temel konularından birisi de fayda – maliyet analizidir. Genellikle bir yatırım yapılması söz konusu olduğunda bu analize başvurulur. En basit tanımıyla yapılması düşünülen bir yatırımın maliyetiyle o yatırımdan elde edilecek faydanın ölçülmesi ve birbiriyle karşılaştırılması esasına dayanır. Diyelim ki iki yıl sürecek bir yatırımla kendinize ait bir arsa üzerinde 100 milyon liraya mal olacak bir üretim birimi kuracaksınız ve bu yatırım sonucunda ortaya çıkacak üretim biriminden elde edeceğiniz ürünlerin satışından yılda 25 milyon lira kâr elde edeceksiniz. Bu durumda yatırımınız (kuruluş için geçen iki yıl dâhil) 6 yılda kendini amorti etmiş olacak ve beşinci yıldan itibaren elde edeceğiniz kâr size kalacak. Bu durumda bu yatırım ilk bakışta kazançlı görünür. Ne var ki bu basit hesabı biraz derinleştirmek gerekir. Her şeyden önce maliyetlere size ait olan arsanın kiraya verilmesi halinde ne kadar kira geliri getireceğini katmak gerekir. Çünkü sonuçta o arsayı bu yatırımda kullanarak olası bir kira gelirinden vazgeçmiş olursunuz. Ayrıca harcadığınız 100 milyon lirayı bankaya yatırsaydınız ne kadar faiz geliri elde ederdiniz onu da işin içine katmak gerekir.
Maliyeti ölçmek kolaydır. Yukarıda değindiğimiz unsurlara vergileri, sigorta primlerini, işçilik ücretlerini, üretimde kullanılacak hammadde ve ara madde bedellerini de katıp hepsini yıllara göre yayılı olarak hesaplarsak karşımıza maliyet hesabı çıkar. Buna karşılık faydayı ölçmek o kadar kolay değildir. Eğer maddi üretim yapacak bir tesis projesi söz konusuysa bu tesisten elde edilecek üretim ve gelir bize faydayı maddi olarak gösterir. Buna karşılık sosyal amaçlı yatırımlarda fayda öyle kolay ölçülemez. Bir semte bir açık hava parkı ve çocuk parkı yapılacaksa bu projenin maliyetini hesaplamak kolay olsa da faydasını maddi olarak ölçmek mümkün olmaz. O parktan yararlanacak insanların, oyun oynayacak çocukların elde edeceği fayda ya da semtin hava kirliliğini azaltacak ağaçların getireceği katkıyı maddi olarak ölçmek ve maliyetle karşılaştırmak pek mümkün olmaz.
Zarar edeceği baştan bilinerek yapılan yatırımlar da vardır. Örneğin ülkenin geri kalmış bölgelerine özel kesimin, kâr elde edemeyeceği için üretim tesisi yapmaya yanaşmaması halinde devletin buralara üretim tesisleri yaparak doğrudan işletmesi bu tür yatırımlara örnek oluşturur. Devlet, bu yatırımından zarar eder ama bölge insanlarına iş olanağı sağlayarak o bölgedeki insanların büyük şehirlere göç etmesini önlemiş olur. Bu tür yatırımlar zarar ettiği için ilk bakışta ekonomik açıdan irrasyonel gibi görünmekle birlikte aslında sosyal açıdan bambaşka yararlar sağlayan yatırım örnekleridir.
Özellikle kamu yatırımları ya da işleri yapılırken asıl dikkat edilmesi gereken konu alternatif maliyet (tercih maliyeti, vazgeçme maliyeti) denilen maliyet kavramıdır. Maliyet, muhasebe açısından yapılan işin mal oluş bedelidir. Konu ekonomiye gelince ortaya bir de alternatif maliyet çıkar. Bu kavramı en basit şekilde açıklamak için bir soru sorabiliriz: Eğer bu işi yapmasaydık aynı maliyetle neler yapabilirdik?
Yapımında hiçbir katkımız olmayan, bize hiçbir katkısı olmayacak olan bir uzay gemisiyle bir Türk astronotu, uzay gemisinin sahiplerine 55 milyon dolar ödeyerek uzaya göndermekle neleri yapmaktan vazgeçtik sorusu alternatif maliyet kavramının iyi bir örneğidir. Kimilerine göre bu bir seçim yatırımıdır kimilerine göre ise tipik bir gösteriş yatırımıdır. Hangi kategoriye girerse girsin ülkeye hiçbir getiri sağlamayacak bir maliyet yüklediği ve karşılığında yapılabilecek birçok fayda sağlayıcı yatırımdan vazgeçildiği açıktır.
Benzer yatırım örnekleri Kuzey Kore tarafından da bol bol yapılıyor. Komşusu Güney Kore, başta eğitime ve teknolojiye yaptığı yatırımlar sonucu dünya markaları yaratır ve bunları bütün dünyaya satarak gelişmiş ülkeler arasına girerken Kuzey Kore füzeler atıyor, askeri sanayi yatırımları yapıyor, silahlar geliştiriyor. Kuzey Kore’nin kişi başına geliri Güney Kore’nin otuzda biri düzeyinde: Halkı sefalet düzeyinde yaşıyor ama uzaya füzeler atan başkanlarıyla gurur duyuyor.
Bu yazı, Mahfi Eğilmez’in kişisel bloğundan alınmıştır.