Ne olduğu henüz net değil. Kaza mı suikast mı herhalde çok konuşulacak üzerinde. Ama bir gerçek var ki hangisi olursa olsun, eğer öldülerse İran son yılların en büyük kaybını yaşamış olacak. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın ölümleri özellikle ikincisi açısından çok ama çok büyük kayıp İran için.
Reisi, ülkenin dini liderden sonraki ikinci yetkilisi ancak makamının dini lidere tamamen bağımlı oluşu onu aslında sembolik bir figür haline getiriyor. Daha aktif işlerin görüldüğü Dışişleri Bakanlığı zaman zaman Cumhurbaşkanlığından daha etkili olabiliyor. Hele Abdullahiyan gibi “rejime” bağlı son derece muhafazakar birinin yönettiği Dışişleri Bakanlığı daha da etkili olabiliyor.
Eğer bu bir kaza değil de suikastse asıl hedef Reisi’den çok Abdullahiyan’dır kesinlikle. Çünkü İran’ın meşhur “direniş ekseni”nin en sadık destekçisi olan Abdullahiyan bu direnişin “teorisini yapan taktiğini hayata geçirebilen biriydi. Kendisinden Süleymani’nin “askeri” olarak söz etmesi de tavizsiz bir “şahin” olduğunun kanıtı. Hangi ülkeye gitse, mutlaka Süleymani’ye danışırdı. Bu basit bir hayranlık değil, amaç ortaklığından kaynaklanan bir tutumdu. “Savaş alanında” Kasım Süleymani ne yapıyorsa diplomaside de Abdullahiyan aynısını yapıyordu. İran’ın son yıllardaki en başarılı Dışişleri Bakanlarından olan Cevad Zarifi tarafından, sert tutumundan ötürü bakanlıktaki memuriyetinden uzaklaştırılmıştı da.
Zarifi döneminde İran’ın özellikle Ortadoğu politikalarının değiştiği anımsanırsa bu politikalara uymayan Abdullahiyan’ın görevden alınması gayet doğaldı. Emir Abdullahiyan’ın etkisizleştirilmesi muhafazakarların, muhafazakar destekçisi medya kuruluşlarının sert eleştirilerine yol açmıştı. Arap ülkelerini, ABD’yi yatıştırmak için kovulduğunu öne sürenler de oldu. Dönemin Dışişleri Bakanı John Kerry, Emir Abdullahiyan’ı dönemin İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ABD’ye, Suudi Arabistan gibi bölgedeki büyük Arap ülkelerine yönelik “barış”, “diplomasi” çabalarının önündeki ana engellerden biri olarak görüyordu.
Ancak son genel seçimleri muhafazakaların kazanmasının ardından Abdullahiyan’ın yıldızı parladı. İktidarda olmak bazı tutumlarında değişime yol açmıştı, çünkü “realite” başka türlü davranmasına izin vermiyordu. Dışişleri Bakanı olduğunda müzakereci/diyalogcu yanını ortaya çıkarmış, gittiği ülkelerde İran’ı gerçekten “doğru” anlatabilmişti. Eskiden sertliği yüzünden Abdullahiyan’dan hoşlanmayan İsrail, daha sonra İran’a destek kazandıran yumuşak dilpomasisi yüzünden de ondan hoşlanmamıştı. Önceki Abdullahiyan da sonraki de İsrail’in memnun olmadığı bir figürdü.
Geçtiğimiz birkaç ayda, İsrail-Gazze savaşı etrafında acil diplomasi yoğunlaşırken, Abdullahiyan, yapılan girişimlerin en bilinen yüzüydü. İran’ın müttefikleriyle, aynı zamanda Arap ile Batılı dışişleri bakanlarıyla sürekli temas halinde olan oydu.
Ölümler doğrulanırsa, İran, iç karışıklıklara baskıyla karşılık verme tutumunu, ”düzeni” sağlamak gerekçesiyle arttırabilir. Olan özgürlük talebindeki insanlara olacak yani. Bunun dışında sanıldığı gibi İran yönetici kesiminde ciddi bir değişikliğe yol açmayacak bu ölümler. Bir İbrahimi gider diğeri gelir. İbrahim’’nin Hamaney sonrası Dini Lider olma arzusu olduğu biliniyor, ama “devrim”in ilk yıllarında hukuk eğitimi de almamışken, yüzlerce insanı ölüme götüren mahkemenin başkanı olması halk nezdİnde nefret objesine dönüştürmüştü onu.Halk için tehlikeliydi kuşkusuz ama İran yönetimi içinde “öldürülerek” ortadan kaldırılacak kadar “tehlikeli” değildi rakipleri için.
Elli gün sonra seçim yapılacak, daha önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi liberallar,muhafazakarlar kıyasıya yarışacak, “düzen” aynen devam edecek. Reisi’nin ölümü ne İran’da ne bölgede değişikliğe yol açacak değil.Çünkü ne takipçiler yaratacak bir “özel ideolojisi” ne de kitleleri peşinden sürdürecek bir karizması vardı.
Ama Abdullahiyan için durum farklı. İran çok önemli bir müzakerecisini yitirdi. Bence Kasım Süleymani’den sonraki en büyük kayıp İran için.
Kaza değilse kim yaptı sorusunun çok yanıtı var. İsrail dahil komşu ülkeler de yapmış olabilir. Ama İsrail’in tarzı olmadığı açık. Reisi’nin öldürülmesinin İran politikalarında köklü değişiklik yapmayacağını biliyor çünkü.
Hiç kimse yapmamış da olabilir. Bu pekala kazadır da.
İsrail’in elbette işine gelir bu kaza…
Suudi Arabistan’ın da.
Çok konuşacağız üzerinde daha.