Adı başka, tadı başka bir tiyatro oyunu var menümüzde. Istırap Korosu oyunu 2021 de 25. İstanbul Tiyatro Festivali ile prömiyer yapmış, BAM İstanbul ekibinin oyunu. Bunca zamandır sahneleniyor olması ise oyuncuların performansına ve metnin bize çok tanıdık yerlerden çarpıyor olmasına bağlı.
Murat Mahmutyazcıoğlu’nun yazar ve yönetmenliğindeki oyun, Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu’nun tükenmeyen enerjisiyle, seyirciyi bir saati aşan bir süre boyunca Maltepe’de bir apartman dairesinin katları arasında, merdivenlerden bir aşağı bir yukarı nefes nefese dolaştırıyor.
Mahmutyazıcıoğlu yeni dönem tiyatro yazarları arasında kendine haklı bir yer edinmiş bir isim. Metinlerindeki üslup seyirciden olumlu tepkiler alıyor. Yazar 2017 yılında Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin adlı oyunu yazar ve sahnelemek için Bam İstanbul adlı tiyatro topluluğunu kurar. Oyun, aynı yıl Afife Tiyatro Ödülleri’nde Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’ne ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği tarafından verilen Yılın En İyi Oyun Yazarı ödülüne değer görülür. Mahmutyazıcığlu’nun Sevmekten Öldü Desinler adlı müzikli oyunu 2018 Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde Seçici Kurul Özel Ödülü’ne değer görülür. Aynı zamanda uzun zamandır kapalı gişe devam eden, değerli oyuncu Zerrin Tekindor’un tek kişilik oyunu Toz’un da yazarı. Bugünün konuğu Istırap Korosu oyunu ise 2019 yılında Gülriz Suriri- Engin Cezzar Teşvik ödülü alır. Araya pandemi girince oyunun sahnelenmesi gecikir. Geç de olsa seyirciyle buluşur, iyi ki de buluşur.
Yazar, Murat Mahmutyazıcığolu
Sahneden bize İstanbul’un Maltepe semtinde olduğumuz söylense de özellikle korunaklı site yaşantısı değil de orta sınıf mahallelerin birinde, apartman dairesinde oturuyorsak işte benim yaşadığım yer dedirten tanıdık dokusu ile seyirciyi içine alıveriyor oyun. Ya da ‘‘Bizimkiler’’ dizisini seyrederek büyümüş kuşaklar için bildik bir tadı var apartmanda yaşayanların.
Oyuncular, Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu
Tiyatro oyunlarında hikâyenin nasıl anlatıldığı çok önemli tabi. Yazar 14 karakteri iki oyuncunun sırtına yüklemiş, oyuncularına sahne sizin buyurun demiş. Seyircinin başlangıçta takip etmekte zorlandığı apartman sakinleri(!) oyuncuların kıvrak değişimleri ile bir süre geçince yerine oturuyor. Bir giriş kattasınız, sonra üst katta, birden en üste, oradan yan odaya derken akıp gidiyor oyun. Bodrum katında en genci, en üst katında en yaşlısına gürültülü, baş ağrıtıcı, herkesin kendi derdinde olduğu ama ortak bir alanı paylaşmaktan hepsinin birbirine bir miktar bağlı olduğu, komşuluk anlayışının henüz kaybolmadığı bir apartman burası. Aslında apartman yaşamı için; toplumun en küçük birimi olan ailenin bir büyüğü mü desek yoka farklı insanların bir arada yaşamak durumunda olduğu büyük toplumun küçük bir modeli mi desek bilemiyorum.
Metnin başarısı karakterlere kimi zaman hak verip, bazen kızmamız, bazen kendimizi görürken bazen komşumuza benzetmememizden. Kahkahalarınızı tutamadığınız anının hemen ardından gözünüzü dolduracak bir hikâye geliyor üst kattan. Istıraplarla dolu bir koroya doğru gidiyor anlatı. Şiddet, ölüm, aldatma, alkol, gürültü, ayrılık, iletişimsizlik, cinsellik ve cinsel kimlik, kalabalık, din, çocuk, kadın, erkek, çaresizlik, boş vermişlik, uyuşturucu, çay, kahve, isyan, kabulleniş… Birbirimizi duymamıza rağmen karşılaştığımızda bir şey yokmuş gibi davranmaktan, günaydını esirgemeye, hastalanınca sıcak çorbayla gelen yan komşudan, alışverişe çıkarken eksiğin var mı diye soranına, çok gürültü yapıyor diye polisi arayanına kadar her türden komşuluk ilişkileri işte.
Gelelim sahnelemeye. Malum tiyatro bu canlı, anlık bir şölen. Dekor olarak sadece iki adet sandık var sahnede, ışık kullanımı da yok denecek kadar az. Kostümler ise evde üstümüze ne geçirirsek o. Boş alan kullanımı ile nerede olsa oynanabilecek, her yeri tiyatro sahnesine döndürebilecek, az bütçeyle çok seyirciye ulaşabilecek bir tercih. Peter Brook ile Jerzy Grotowski’nin tiyatro anlayışlarından günümüze uzanan bir reji tercihi. Geçişlerdeki sesler, müzik, efektler ise oyuncuların kendi vücutlarından ya da üstünde oturup, yattıkları küplere vurarak çıkarttıkları seslerden oluşuyor. İyi çalışıldığı doğallığında gizlenmiş hareket tasarımı Gizem Bilgen’e ait. Bütün marifet, akış oyunculara ve onların performanslarına dayalı. Çok iyi tercihler. Kendi kişisel oyunculukları ve birbirleriyle kurdukları ilişkilerle Türkmen ve Karaoğlu şahane devinimdeler. Oyunun matematiksel bir işleyişi var. Oyuncuların da seyirciyle birlikte kahkahalarını tutamadığı yerlerin kurgusal bir yabancılaştırma mı samimi bir kahkaha mı hala kararsızım.
Oyunun akışında sıçramalar yapan yerlerden biri de rüya sahneleri. Rüyalarında olmak istedikleri kişileri, yaşamak istedikleri hayatları gören karakterlere arkalarındaki gölgeleri eşlik ediyor. Bu gölgelerin metaforu güzel bir detay olarak oyuna dahil olmuş. Rüyaların sonu uyanmak ve kendi gerçeklerimize dönmek. Oyunun afişi de ilkel dürtülerimize bir gönderme. Üst üste, birbirinin içine geçmiş, yığılmış insan çizimleri ile bir bina inşa edilmiş.
Oyun afişi, Biyikof
Tiyatroya gitmeyi ihmal etmeyin. Bir de komşularınızla selamlaşmayı. Mutlu pazarlar.